Ana

Kemal Arslan - Kokladığım Renklerden Duyabildiklerim | Seslendiren: Burcu Girgin Gürer

1 ANA0001

KEMAL ARSLAN

KOKLADIĞIM RENKLERDEN DUYABİLDİKLERİM

ANA

Yavrusunu henüz uyutmuştu, mutlu ve dalgın, bu pembe beyaz, hâlâ alışamadığı tatlı sürprizi seyrediyordu. Kendisinin miydi bu somut mutluluk? Mutluluk kucağa alınabilir miydi? Seyredilip koklanabilir miydi? Gökkuşağı renginde, menekşe kokan bir denizde yüzüyor, ilk defa dalgalarının şiirsel müziğini dinlediğini fark ediyordu. Birdenbire bir asır büyümüş gibiydi, saksıda özenle bakılan bir çiçek gibi olmaktan çıktığını, içindeki goncayı koruma içgüdüsüyle yavaş yavaş da olsa saksıya dönüştüğünü hissediyordu. Yaşam ne kadar da çok boyutluydu; Asırlar boyu yaşasa bu boyutlardan birini olsun gerçek renkleriyle koklayabilir miydi?

İlk çocuğuydu, kendisi de yeni dünyaya gelmiş gibi ilk defa tanıştığı duygularıyla sarhoş, şaşkın bir mutluluk içindeydi. Her anne böyle mi oluyordu? Taşıyamayacağı bir mutluluğun altında büyüdüğünü, evrene bile sığamayacak kadar yüceldiğini hissediyordu.

 

Görmediği renkleri işitiyor, şimdiye kadar koklamadığı ufukların giderek artan derinliklerinin menevişlenen fısıltılarındaki gerçek kırıntılarının yanıp sönen parlaklığında yıkanıyordu. Yaşam, nasıl bu kadar çabuk renk değiştirebilirdi? İşitemediği daha başka renkler var mıydı? Dar bir hendekten ışıl ışıl yanan bir düzlüğe çıkmış, gözleri kamaşmıştı. Gördüğü tüm seslerin kokusu değişmişti. Ölçüler kısalmış, değerler cüceleşmişti. Evrenin bir başka gezegenindeydi sanki; bu gezegenin merkezi de oğlunun kalbinde atıyor olmalıydı. Oğlum derken, her seferinde ışıltılı bir çağlayan içini dolduruyor, evreni kucaklar gibi oluyordu. Nefes aldıkça köpürecek bu çağlayanın rengi hep böyle güneş rengi mi kalacaktı? Ufacık bir bulut. Eli hemen kulak memesine gitmişti, kokladığı bu müzikle endişeleri, kesişen düzlemlerde olmasınlar diye diledi. Şimdiye dek bu kadar derinden hiçbir şey dilememişti. Karşılığında ne isteseler vermezdi ki? Yaşam amaçları nasıl bu kadar çabuk değişebiliyordu?

 

Eskiden vitrinlerdeki modellere yönelen ayakları şimdi bebe mağazalarının önünden kolay kolay ayrılamıyordu. Bir buçuk senedir sigara, içki içmemişti, baharlı, biberli yiyecekleri unutmuş gibiydi. Her konu, her şey oğlu için değerlendirilir olmuştu. Diğer konular da vardı elbet ama pek eskisi gibi, eskisi kadar önemli gelmiyordu ona. Konuların bazılarına hâlâ önemliymiş gibi eski ilgisini devam ettirdiğini fark etmesi biraz şaşırtmıştı onu. Nezaketen gösterdiği bu ilgi samimi değil miydi? Değişmeyen tarafıydı bu, kimseyi incitmek istemezdi. Ama değişen şey çok olmuştu. Şimdiden oğlunun geleceğini düşlüyor, tasarlıyor, maddesel güvenceler arıyordu.

 

Halbuki bu tür güvencelerin yeterli olacağına oldu olası inanmamıştı bugüne kadar. Şimdi, renklerde bir değişim olmuştu. Oğlunun hiçbir şeyi eksik olmasındı. Kendilerinden sonra da başkalarına muhtaç olmasındı. Eğitimi, iş sahibi olması, yuva kurması için bütün gereksinimleri karşılanmalıydı. Bakımı, sağlığı, özel eğitimi, kültürü, çocukluk ve gençlik arzularıyla her şey tam olsun istiyordu. Kendisi için ısrarı olarak bu kadar şiddetli bir istek duymamıştı şimdiye kadar. Oğlu konu olunca, dünyada yalnız kendi oğlu varmış gibi nasıl bu kadar körleme bencil olabilmişti? Şu anda, yalnız açlıktan ölen binlerce çocuk varken kendisi nasıl da rahatlıkla neler neler düşleyebilmişti. İçinde bir şeyler kopar gibi olmuştu.

 

Kucağındaki yavrusuna sıkı sıkı sarıldı. Dünyadaki tüm yavruları kucaklamak ve onları da koruyabilmek istemişti. Kovmaya çalıştığı bulut büyümüş, fırtına oluşmaya başlamıştı. Güneş donuklaşmış, çağlayan buz tutmuş, seslerdeki ışıltılı renkler kokusunu yitirmişti. Deminki mutluluk zannettiği doku neredeydi şimdi? Halbuki elleriyle tutmuştu, iki dakika olmuştu daha! Niye istemediği düzlemler kesişiyor, evrensel mutluluğu oluşturacak renkler birbirinden uzaklaşıyordu? Gerekli sentez ne zaman oluşturulacaktı, kimler gerçekleştirecekti?

 

Kendisinden öncekiler ne hazırlamışlar, şimdi yaşayanlar ne ilave edebilmişlerdi? Oğluna bunu anlatması lazımdı, bu sentezi oğlu ve onların çocukları becerebileceklerdi ancak. Maddesel güvenceden önce bu bakış açısını vermesi gerekirdi onlara. Yaşam görevinin bu bilinçlenmeye katkısı oranında yerine getirilmiş sayılacağını, bu suretle yaşamının da anlam kazanmış olacağını anlar gibiydi. Asıl analık bu olmalıydı. Biraz rahatlamıştı, tam mutluluk yoksa da mutsuz olmayı engelleyecek yolu bulduğunu sanıyordu. Güneş hafiften parıldamaya başlamıştı yeniden. Çağlayanın şırıltılarında yıkanıp yansıyan ışıklarıyla evren tekrar aydınlanmaya başlamıştı. Bu şiirsel alaca karanlıktan doğacak dünya er geç tam mutlu bir dünya olmaya adaydı. Ve bu dünyada kendisinin çocukları, tüm çocuklarla beraber bir arada yaşayacaklardı. Şimdi gene mutluydu. Gözlerinden akıp yanaklarından süzülerek yavrusunun alnına damlayan kristallerden uyanan oğlu, anlayan gözlerle kendisine gülümsüyordu.             

,